SORUN YARATAN BİR FİLM
Yine ve yeniden merhaba.
Bugün,
geçmiş zamanda izlediğim ve sonrasında her izlediğimde yeni bir
detayını keşfettiğim bir filmden bahsetmek istiyorum. Sonunu söyleyip
"senin yapacağın işi..." diye güzel cümleler duymak istemediğimden tâbi
ki çokça detaya girip spoiler vermeyeceğim. Daha çok filmin bana
hissettirdikleri üzerine gevezelik edeceğim.
Filmimizin adı "The
Bothersome Man". Yaşamlarına ve verdikleri değere, öğrendiğim günden bu yana hayranlık duyduğum iki İskandinav ülkesi Norveç ve İzlanda yapımı bir film. Evet adından da anlaşılacağı üzere sorun yaratan bir
abimiz oynuyor başrolde. Ancak gerek senaryosu, gerek yönetmeni öyle bir
kurgu işlemiş ki âdeta selanik örgüsü gibi. Bilmeyenler için Bkn;
Ara
sıra felsefî sohbetlerin tam tıkandığı yerde uyanık bir arkadaşımız
çıkıp "kime göre, neye göre?" der hani (umarım sadece benim böyle uyanık
arkadaşlarım yoktur, yoksa çevremi yeniden gözden geçirmeliyim) aslında
senarist ve
yönetmen abimiz de bize yani izlemekle mükellef muhterem seyirciye bu
soruyu
kendi kendisine sorgulatıyor. Hem de ne sorgulatmak, Oh My Allahım! Ara
ara okkalı bir tokat yemişcesine can acıtan cinsten. Bir
yıllık sinema kolleksiyonuma yetecek boyutta imgelemeler, metafor ve
distopya örnekleri mevcut. Yönetmen klavyede bildiği bütün tuşlara
basmış adeta :) Soru
şu güzel abilerim, ablalarım: her zaman iyiyi mi yoksa güzeli mi tercih
etmeliyiz? Çünkü, anlatılan (en azından benim anladığım) istisnasız her
zaman "iyi" ve "mutlu" insan olunamayacağı. Ve bunu bize anlatan filmin
ülkesi gözönüne alınırsa, biraz da özeleştiri yapmışlar gibi bir algı
oluşturdu bende. Çünkü bilindiği üzere İzlanda, özellikle son yıllarda
insan refahı ve eğitim açısından gelişmişliğiyle tanınıyor.
Fakat bunca gelişmişliğin ve iyi standartlardaki yaşamın güzel bir yaşama yetip
yetmeyeceği filmde anlatılırken "arkadaşlar, siz en iyisi bir daha
düşünün bu konuyu" çığlığını da esirgemiyor. Kesinlikle "Böyle kaliteli bir işim,
mükemmel sevgilim, lüks hayatım olsun da, sadakatsiz ilişkilere, tatsız tuzsuz yemeklere, sarhoş etmeyen içkilere, duygusuz hissiz cinselliğe razıyım, hem nolcak yea" diyen ağızlara tuvalet terliği ile vurmaya teşvik edecek türden bir yapıt.
Sistem eleştirisine yeni bir boyut kazandıran ve beynime "acaba ben de buna benzer şeyler yazabilir miyim?" sorusunu düşüren nalet olası İskandinavlar! Öte yandan, "bunlar bile sızlanıyorsa peki biz ne yapalım bilader?" demedim değil. Acaba bu uyanık abiler, "Bakın bizde her şey sandığınız kadar öyle aman aman iyi değil, siz en iyisi köyünüzde kalın. Hem oturun oturduğunuz yerde, toplaşıp daha fazla gelmeyin lan!" sübliminal mesajını alttan alttan bize mi yedirmeye çalışıyorlar? Yer mi lan Anadolu çocuğu bu numaraları:) Tâbi bu sadece benim hüsnü kuruntum da olabilir. Malum, bizim coğrafyamızda çocukluktan bir başkasının elindeki ekmeği alıp karnımızı doyurmayı ve hayatta kalmanın altın kuralının bir başkasının sırtına basmak olduğu öğretilir. Hal böyle olunca çıkarsız ve hiç bir menfeat beklemeden yapılan her türlü işten işkillenir, şüphe duyarız.
Neyse son kısmın üzerinde çok durmak istemiyorum, çünkü o konuda çok doluyum. Ama kısaca bir iki şey ekleyebilirim. Bu topraklara nice medeniyetler gelmiş, niceleri gitmiş. Her gelen medeniyet, buralara yeni bir tat, yeni bir kültürü de beraberinde getirmiş. Birçok kadim uygarlıkların beşiği olmuş cânım Anadolu. Fakat görüldüğü gibi, şimdilerde ne kadimliğinden, ne de o binlerce yıllık uygarlıklardan eser yok. İnsanların düşünce yapısı, gündelik yaşantısı, dünya görüşü, birbirlerine saygısı, tarihine ilgisi yok denilecek kadar az. Dünü anlamadan, bugünü yaşamadan, yarından bir şeyler bekleyen mekanik canlılara evrildik, allah kahretmesin :)
Filmimize geri dönecek olursak, başlangıçta ilk 10-20 dakika arası kapatmakla kapatmamak arasında çok düşündüm. Hele ki, o ilk sahnesi (benim yaptığım gibi anne, baba yanında açınca sille yeme olasılığı yüksek) şahsen beni az biraz tiksindirdi. Hele de o iğrenç sesleri. "Duygusuz puşt!" dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Zaten pek bir diyalog yoktu, puzzle parçaları gibi dağınık ve birbiriyle alakasız kopuk kopuk sahneler devam ederken sinirlerim iyice gerildi. Aslında gerilim filmi de değil ama o sinir bozucu durağanlık çıldırtabilir, aman dikkat! Hatırladıkça şimdi bile gerildim bak :) Neyse, efendime söyleyim biraz ilerledi, biraz daha, biraz daha.. oha film bitti! Dondum. Çünkü, o an "anlatsana biraz nasıldı, konusu neydi filmin" deseler "kahrolsun bağzı şeyler" diyebilirdim. Hoş şimdi bile pek anlatamıyorum ama en azından önerebilirim diyorum. Sisteme dair tek bir sözü dahi olan insanların izlemesini tavsiye ederim.
Haydin sağlıcakla :)
Sistem eleştirisine yeni bir boyut kazandıran ve beynime "acaba ben de buna benzer şeyler yazabilir miyim?" sorusunu düşüren nalet olası İskandinavlar! Öte yandan, "bunlar bile sızlanıyorsa peki biz ne yapalım bilader?" demedim değil. Acaba bu uyanık abiler, "Bakın bizde her şey sandığınız kadar öyle aman aman iyi değil, siz en iyisi köyünüzde kalın. Hem oturun oturduğunuz yerde, toplaşıp daha fazla gelmeyin lan!" sübliminal mesajını alttan alttan bize mi yedirmeye çalışıyorlar? Yer mi lan Anadolu çocuğu bu numaraları:) Tâbi bu sadece benim hüsnü kuruntum da olabilir. Malum, bizim coğrafyamızda çocukluktan bir başkasının elindeki ekmeği alıp karnımızı doyurmayı ve hayatta kalmanın altın kuralının bir başkasının sırtına basmak olduğu öğretilir. Hal böyle olunca çıkarsız ve hiç bir menfeat beklemeden yapılan her türlü işten işkillenir, şüphe duyarız.
Neyse son kısmın üzerinde çok durmak istemiyorum, çünkü o konuda çok doluyum. Ama kısaca bir iki şey ekleyebilirim. Bu topraklara nice medeniyetler gelmiş, niceleri gitmiş. Her gelen medeniyet, buralara yeni bir tat, yeni bir kültürü de beraberinde getirmiş. Birçok kadim uygarlıkların beşiği olmuş cânım Anadolu. Fakat görüldüğü gibi, şimdilerde ne kadimliğinden, ne de o binlerce yıllık uygarlıklardan eser yok. İnsanların düşünce yapısı, gündelik yaşantısı, dünya görüşü, birbirlerine saygısı, tarihine ilgisi yok denilecek kadar az. Dünü anlamadan, bugünü yaşamadan, yarından bir şeyler bekleyen mekanik canlılara evrildik, allah kahretmesin :)
Filmimize geri dönecek olursak, başlangıçta ilk 10-20 dakika arası kapatmakla kapatmamak arasında çok düşündüm. Hele ki, o ilk sahnesi (benim yaptığım gibi anne, baba yanında açınca sille yeme olasılığı yüksek) şahsen beni az biraz tiksindirdi. Hele de o iğrenç sesleri. "Duygusuz puşt!" dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Zaten pek bir diyalog yoktu, puzzle parçaları gibi dağınık ve birbiriyle alakasız kopuk kopuk sahneler devam ederken sinirlerim iyice gerildi. Aslında gerilim filmi de değil ama o sinir bozucu durağanlık çıldırtabilir, aman dikkat! Hatırladıkça şimdi bile gerildim bak :) Neyse, efendime söyleyim biraz ilerledi, biraz daha, biraz daha.. oha film bitti! Dondum. Çünkü, o an "anlatsana biraz nasıldı, konusu neydi filmin" deseler "kahrolsun bağzı şeyler" diyebilirdim. Hoş şimdi bile pek anlatamıyorum ama en azından önerebilirim diyorum. Sisteme dair tek bir sözü dahi olan insanların izlemesini tavsiye ederim.
Haydin sağlıcakla :)


Yorumlar
Yorum Gönder